Su rejimini düzenleyen subasar ormanları görünmez filtre görevi yapıyor
6 mins read

Su rejimini düzenleyen subasar ormanları görünmez filtre görevi yapıyor

Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Temel Sarıyıldız, zengin biyoçeşitliliği içinde barından subasar ormanlarının diğer orman türlerine kıyasla daha fazla karbon tutma kapasitesine sahip olduğunu ve bulundukları bölgenin su rejimini düzenlediğini söyledi.

Yüzölçümünün yüzde 29,8’ini ormanların kapladığı Türkiye, sahip olduğu 23 milyon 245 bin hektar ormanlık alanda zengin bir ağaç çeşitliliği barındırıyor.

Bu çeşitliliği korumak, orman varlığını sürdürülebilir şekilde yönetmek ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için 7 Kasım 2019’da yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü ilan edildi.

Cumhuriyet’in 100. yılı dolayısıyla bu yıl Milli Ağaçlandırma Günü’nde “Geleceğe Nefes Cumhuriyet’e Nefes” sloganıyla 5 milyon 2023 fidan dikilecek.

Türkiye’nin orman varlığının büyük kısmında meşe, kayın, kızılağaç, kestane ve gürgen gibi ağaç türlerinin oluşturduğu yapraklı; ibreli ağaçların oluşturduğu iğne yapraklı; kızılçam, karaçam, sarıçam, göknar, ladin ve sedir gibi ağaç türlerinin bir arada bulunduğu ibreli ve yapraklı karışık ormanlar yer alıyor.

Çoğunlukla Güneydoğu Asya, Brezilya, Avustralya, Meksika ve Nijerya gibi gelgit olaylarının yaşandığı okyanus kıyılarında yetişen ağaç ve bitki topluluklarından oluşan mangrov ormanlarının bir benzeri olan ve sadece belirli bölgelerde rastlanan subasar (longoz) ormanları da Türkiye’nin biyoçeşitliliğini zenginleştiriyor.

“Her biri bir doğa hazinesi olarak kabul ediliyor”

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Sarıyıldız, subasar alanların turbalıklar, denizlerin iç kısımlarındaki tatlı su bataklıkları ve gelgit veya haliç olan yerlerde oluşan subasar ormanları olmak üzere peyzaj tipine göre 3 grupta sınıflandırıldığını anlattı.

Sarıyıldız, ormanlaşmış sulak alanlar şeklinde tanımlanan, dünyanın doğal zenginlik müzesi olarak nitelendirilen ve her biri bir doğa hazinesi olarak kabul edilen subasar ormanlarının Türkiye’deki varlığına ilişkin şu bilgileri verdi:

“Türkiye’deki subasar ormanlarının en büyüğünü 3 bin 800 hektarlık alanla Karacabey Longoz Ormanları oluşturuyor. Acarlar Longozunda ve Adapazarı’nda 3’er bin, İğneada’da 2 bin 550, Hendek Süleymaniye’de 1600, Meşeligöl’de 500, İzmit Büyükderbent’te 250, Sinop’ta 100, Samsun’da ise 86 hektarlık alan var.”

Cumhuriyet öncesinde 2 milyon hektar olduğu bilinen sulak alanların yaklaşık 100 yıllık zaman dilimi içerisinde 1 milyon hektarın altına düştüğünü belirten Sarıyıldız, Türkiye’nin sahip olduğu ormanlık alanların yaklaşık 15 bin hektarlık bölümünü oluşturan subasar ormanlarının da tarım, göç ve bataklık sorunu gibi nedenlerle zaman içinde küçüldüğünü kaydetti.

“Sessiz çalışan filtre gibiler”

Subasar ormanlarının yer altı sularını besleyerek ve boşaltarak taban suyunu dengeleme görevi üstlendiğini işaret eden Sarıyıldız, “Sel sularını depoluyorlar, kıyılardaki deniz suyu girişini önleyerek bölgenin su rejimini düzenliyorlar. Aslında biz bunları görmüyoruz ama sessiz çalışan filtre gibiler. Bulundukları yörede nem oranını yükseltiyorlar. Başta sıcaklık ve yağış olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde etkileri var. Tortu ve zehirli maddelerini alarak suyu temizliyorlar.” dedi.

Subasar ormanlarının diğer orman türlerine kıyasla atmosferden daha fazla karbondioksit çekebildiğini vurgulayan Sarıyıldız, yüzde 60’ı subasar ormanlarından oluşan sulak alanların, yeryüzündeki karasal ekosistemlerin yüzde 5 ila 8’ini kapladığına, buna karşın tutmuş olduğu karbon oranının yüzde 20-30 olduğuna dikkati çekti.

İnsan faaliyetlerinin subasar ormanları üzerinde tehdit oluşturduğunu, son 300 yılda sulak alanların yüzde 87’sinin yok olduğunu ve 1960’lı yıllardan itibaren sulak alanların yarısının ekonomik özelliklerini yitirdiğini aktaran Sarıyıldız, 2020’de yayımlanan Yaşayan Gezegenler Raporuna atıfla, 1970-2016 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında görülen en büyük azalmanın yüzde 84 ile sulak alan türlerinde yaşandığını bildirdi.

“İklim değişikliğinin azaltılması için sulak alanların restore edilmesi gerekiyor”

Sulak alanların korunması için bölge halkının bilinçlendirilerek yaşam standartlarının geliştirilmesi, yenileyici tarım örnekleri ve permakültür çalışmalarının hayata geçirilmesi gerektiğinden bahseden Sarıyıldız, “İklim değişikliği etkilerinin azaltılması için sulak alanların restore edilmesi gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü’nde tüm Türkiye’de hakim olan coşku ve hareketliliğin fidan dikimi gibi sonuçlara vesile olduğunu ifade eden Sarıyıldız, sözlerini şöyle tamamladı:

“Fidan dikmek çok önemlidir, yanlış dikilirse tutmaz. Dikilenlerin de yeşerdiğini ve büyüdüğünü gördükçe daha mutlu oluyoruz. Ama böyle bir seferberlik olması beni bir ormancı olarak heyecanlandırıyor, mutlu oluyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir